Hayatın tuhaf bir tarafı var; birinin en karanlık gününde elini tutarsın, yükünü omzuna alırsın, hatta bazen kendi payını ona verirsin. Ne zaman ki işleri yoluna girer, nefesi düzelir, yüzü güler… İlk uzaklaştığı kişi sen olursun.
Ben bu durumu yıllardır gözlemliyorum ve görüyorum ki bunun adı yalnızca nankörlük değil. İnsan, kendisine yapılan iyiliği bir borç gibi zihnine kazıyor. Kendi ayaklarının üzerinde durmaya başladığında ise o borcun gölgesi rahatsız etmeye başlıyor. Yardım eden kişinin varlığı, ona bir zamanlar ne kadar çaresiz olduğunu hatırlatan bir ayna gibi duruyor.
İşte tam da bu yüzden bazı insanlar, iyiliği yapan kişiden değil, kendi acziyetinin hatırasından kaçıyor. O dönem ettikleri teşekkürleri, sözleri, bağlılık cümlelerini taşıyamıyorlar. İçlerinden şu duygu yükseliyor:
“Ben bunu hak etmemiştim. Bu iyiliği ödeyemem.”
Ödeyemeyince de en kolay yolu seçiyorlar: Uzaklaşıyorlar.
Bazıları ise kendi hikâyesinin kahramanı olmak istiyor. Başardıklarını, ayağa kalktıklarını, toplandıklarını anlatırken cümlelerinin arasına senin adını koymak zorlarına gidiyor. Onlar için sen, hatırlanmaması gereken bir sahnesin. Bu nedenle sessizce, usulca, sebepsizce kayboluyorlar.
Yıllar içinde şunu öğrendim: İyiliği borç gibi taşıyan da var, yük gibi taşıyan da.
Borç gibi taşıyan, gönülden bir selamla, bir sıcak bakışla, bir hatırlamayla vefasını gösterir.
Yük gibi taşıyan ise unutmuyor gibi yaparak unutmaya çalışır.
Bir de şu gerçek var; bazı insanlar kötü günlerini silmek ister. Yoksulluğunu, düşüşünü, gözyaşını hatırlamak istemez. O günlere tanıklık eden herkes, onların zihninde geçmişe ait birer fotoğraftır. Fotoğrafı kaldırmak için çerçeveyi değil, içindeki kişiyi çıkarırlar.
Bütün bunları gördükçe şunu kendime not ettim:
İyiliğin değeri, karşıdakinin tavrıyla ölçülmez.
Vefasızlık, iyiliği küçültmez; sadece insanları ayıklar.
Bazen kırılıyoruz, bazen içimiz burkuluyor, bazen “Keşke o gün el uzatmasaydım.” diyoruz. Ama sonra şu cümle içimizde ağır basıyor:
“Ben doğru olanı yaptım.”
Bugün iyi durumdaysak, bir zamanlar bize el uzatanları unutmamak gerek.
Bir çay, bir hâl hatır, bir küçük teşekkür bile bir insanın omzundaki görünmez yükü hafifletir.
Ve belki de asıl büyüklük şudur:
Nankörlüğü gördükten sonra bile iyilik yapma isteğini yitirmemek.
Benim adım Fatih, Çünkü ben biliyorum ki bu dünya, iyilikten kaçanlar sayesinde değil, iyiliği alışkanlık hâline getirenlerin yüreği sayesinde dönüyor.



