Şimdi, bir öğle üstü uykusunun sıcaklığına benziyor yüreğim. Perdeler yarı aralık, ışık içeri usulca sızıyor. İçim tembel, içim yumuşak. Akdeniz iklimi gibi; acele etmeyen, kendini anlatmak için bağırmayan, varlığıyla yetinen bir hâl. Ruhum tuzlu bir rüzgârı tanıyor, belki de çok eskiden bildiği bir yerden.
Mutluluk… Mütemadiyen sandığım gibi büyük bir şey değilmiş. Bazen bir şelale gibi inerken yakalıyor insanı, hazırlıksız. Baharda derelere yürüyen su gibi; önüne çıkan her taşı kabullenerek, ama yönünden vazgeçmeden. Çam kokusu gibi; derin, tanıdık, çocukluğa değen. Camlarda ışıldayan yağmur taneleri gibi; kısa ama unutulmaz.
İçim bir ay ışığı lambası şimdi. Kendi kendine yanan, kimseyi uyandırmadan aydınlatan. Rüyalarımda gülümseyen bir dolunay var; eksiksiz, saklanma ihtiyacı olmayan. Her şey yerli yerinde, her şey olması gerektiği kadar.
Ve zaman…
Zaman artık bir yarış değil.
Vakit sen.
Vakit bu an.
Vakit, adını koymadan yaşadığım şimdiki zaman…
Habibe Poyraz Gündüz




